19 Aralık 2013 Perşembe

Emevi Abbasi Sanatı


Abbâsî Sanatı


Samara Ulu Camii minaresi.
İslam dininin sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir. İslamlıkta her sınıf halkın ayrım gözetilmeden ön saflarda namaz kılabilmesi safların geniş tutulması isteği uyandırmış, bu nedenle kiliselerin aksine camilerde enine mekân tercih edilmiştir. Plan formunun ihtiyaçtan doğması gibi, mihrapminber,minare türünden mimari ögeler de İslamlığın gelişmesine paralel olarak zamanla ihtiyaçtan doğmuşlardır.
Abbâsîlerden önceki İslam şehirciliği konusundaki bilgilerimiz çok kısıtlıdır. Bu konuda bilinen ilk örnek, 762-765 yıllarında Abbâsî halifesi Mansur’un kurdurduğu Bağdad şehridir. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre ilk Bağdad şehiri daire planlıydı ve iç içe iki sur duvarı dıştan bir hendekle çevrelenmişti.[kaynak belirtilmeli] Şehrin dört kapısına bulundukları yöndeki komşu şehirlerin adı verilmişti. Haç planlı saray ve yanındaki cami şehrin merkezinde yer alıyordu. 766 yılında yapılan Bağdad Ulu Camii kerpiç duvarlı, ahşap sütunlu ve düz damlı basit bir yapıydı. HalifeHarun Reşid, 808’de yapıyı planını değiştirtmeden tuğla duvarlı olarak yeniden yaptırmıştır. Bağdat 892’de Abbâsîlerin başkenti olunca, artan nüfus nedeniyle camiye aynı planda ikinci bir bölüm eklenmiştir. Ancak, Bağdad şehrinin bu dönem yapılarından günümüze, ilk camiye ait basit bir mihraptan başka hiçbir şey gelmemiştir.
Samarra, Dicle kenarında Bağdad’ın yakınındadır. Bağdad’ın dairesel ve düzenli planı burada yerini araziye uydurulmuş, uzun bir plana bırakmıştır[kaynak belirtilmeli]. Dicle kıvrımlarına paralel olarak uzanan şehrin büyük bölümü kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Buluntular, Abbâsî cami, saray, türbe ve ev mimarisi ile zengin süsleme sanatı hakkında bilgi vermektedir. Samarra, 836 yılında Halife Mutasım tarafından Abbâsî hizmetindeki Türk birlikleri için “ordugâh şehri” olarak kurdurulmuş.
Samara Ulu Camii, öteki adıyla Mütevekkiliye Camii, İslam dünyasının en büyük cami yapılarından biridir. 150.000 kişi burada bir arada namaz kılabiliyordu. Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Yapımında tuğla ve kerpiç kullanılan caminin ilginç bir minaresi vardır. Kare tabana oturan dev boyutlu bu anıtsal minareye geniş bir rampa ile çıkılır. Bu minare formu, yine Samarra’da Ebu Dulaf Camii’nde tekrarlanmış ve bir daha kullanılmamıştır.
Samarra’ın ikinci büyük camii olan Ebu Dulaf Camii, 860 yılında yapılmıştır.[kaynak belirtilmeli] Kalıntılar daha gelişmiş bir mimarinin varlığını ortaya koymaktadır. Harem bölümü, kemerli duvarlarla birbirinden ayrılan neflerden oluşmuş ve üzeri düz bir çatıyla örtülmüştü.
Samarra’nın saray ve evlerinde kullanılan çeşitli süsleme arasında mermer tozu ve alçı karışımıyla yapılan “ıtuk” kabartmalar önemli bir yer tutar. Bu kabartmalarda iki farklı teknik kullanılmıştır: Dik kesim ve eğri kesim. Dik kesimde motifler yaş sıva üzerine dikine olarak oyulmakta, böylece ışık-gölge kesin çizgilerle birbirinden ayrılarak kuvvetli bir kontrast etkisi sağlanmaktadır. Eğik kesimde ise daha yumuşak bir plastik etki söz konusudur. Eğik kesim, Türklerin İslam sanatına belki de ilk katkısıdır.[kaynak belirtilmeli] Bu teknik daha önceleri Orta Asya sanatında Türkler tarafından kullanılmıştır. Dik kesimde daha natüralist, eğik kesimde ise daha stilize bir üslup görülür.



Emevî Sanatı

Emevî sanatı, özellikle mimarlık alanında gelişmişti. Emevî döneminden günümüze pek çok camisaraykale gibi yapılar kalmıştır. Emevî sanatı;YunanBizansİran’daki Sasani sanatından etkilenmiştir.
I. Velid döneminde (705-715Şam'da yaptırılan Emevîye Camisi (ya da Ümeyye Camisi), Emevî mimarlığının karakteristik özelliklerini taşır. Dikdörtgen planlı cami, eski bir Roma tapınağının temeli üzerinde yükselir. Yapı, dört büyük ayağın taşıdığı dört kemere oturtulan bir kubbeyle örtülüdür. Caminin kare planlı üç minaresi vardır. Avlusunu üç yandan iki katlı revaklarla çevrilidir. Emevîye Camisi, günümüze pek az örneği kalan zengin mozaik bezemeleriyle de dikkati çeker. Bu bezemelerde Yunan ve Bizans etkileri açıkça görülür. Kudüs'te sekiz köşeli Kubbetü's-Sahra da (ya da Ömer Camisi) Emevî mimarisinin önemli bir örneğidir. Emevîlere karşı ayaklanan Abdullah bin Zübeyr Mekke'yi ele geçirince, Halife Abdülmelik Muhammed'in namaz kılmış olduğu yerde, Müslümanların hac ödevini yerine getirmeleri için bu camiyi yaptırmıştır. Gene Abdülmelik döneminde Kudüs'te yapılan Mescid-i Aksa büyüklüğüyle dikkat çeker.
Emevîlerin Suriye çöllerinde yaptırdıkları saray, köşk, kale gibi yapılardan günümüze çok azı ulaşmıştır. Lût Gölü'nün kuzey ucundaki Kuseyr Amra Köşkü, çevresi geniş surla çevrili bir alandadır ve salon ile hamamdan oluşur. Salonun duvarlarının Emevîlerin askeri zaferlerini betimleyen resimlerle kaplı olması dikkat çekicidir. Bu resimlerde de Yunan ve İran etkisi görülür. Emevî sanatının bir özelliği de, duvar yüzeylerini hiç boş yer bırakmaksızın bezemekti. Şam'ın 200 km güneyinde kurulmuş tipik bir çöl sarayı olan Mşatta Sarayı, kulelerle güçlendirilmiş bir surun ortasında yer alır. Mşatta Sarayı’nın içinde de Yunan ve İran etkisi taşıyan zengin bezemeler vardır.
Emevîlerden kalan bir başka yapı biçimi de bir tür han olan ribat idi. Bir surla çevrili olan ribatlarda odalar, ambar, ahır, sarnıç ve gözcü kuleleri bulunuyordu. Uzun yolculuklar sırasında konaklamak için kullanılan ribat, aynı zamanda küçük birer askeri üstü.



Abbasi Sanatı ve Abbasi Sanat Eserleri Hakkında Bilgi
750 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesi ile birlikte devletin merkezi Şam’dan Bağdat’a taşınmış, İslam sanatı da doğuya doğru bir yayılma göstermiştir. Abbasi Devleti (750-1258) en güçlü dönemini Halife Harun Reşit ve oğulları zamanında yaşamıştır. Bu dönemde bir yandan fetihler sürdürülmüş, diğer yandan da kültür ve sanat etkinliklerine ağırlık verilmiştir.
Abbasiler, Emevilerin camilerde kullandıkları transept plan yerine kûfe plan tipini benimsemişlerdir. Bu tip camiler, ibadet mekânı ve revaklı avludan oluşur ve üzerleri düz çatı ile örtülüdür.
Yapılarda malzeme olarak taş yerine kerpiç ve tuğlayı yeğleyen Abbasiler, süslemede de Emevilerin kullandıkları mozaik ve freskonun yerine stuko (alçı) ve tuğla kullanmışlardır. Stu-ko, tutkalla karıştırılmış alçı ve mermer tozundan oluşmuş, mermere benzeyen bir karışımdır. Stuko, duvar kaplamaları ile duvar ve tavan süslemesinde kullanılır.
Son yıllarda Irak’ın işgaliyle sonuçlanan iki savaş sonucunda Irak’taki sanat eserleri büyük zarar görmüştür. Bu eserlerin restorasyonu için hem Türkiye hem de UNESCO, Irak’a çeşitli yardımlarda bulunmuştur.
a. Dinî Mimari
Bu dönem dinsel yapılarına Samarra Ulu Camisi, Ebu Dülef Camisi ile ilk türbe örneği olan Kubbetü’s Süleybiye ve Kahire’de Tolu-noğlu Ahmet Camisi örnek verilebilir.
Samarra Ulu Camisi (848-852): Halife Mütevekkil tarafından yaptırılan yapı, İslam dünyasının en büyük camisidir. Yapıda malzeme olarak tuğla ve kerpiç kullanılmıştır. Kûfe planlı yapının mihrap duvarına uzanan 25 sahnı vardır. Avlunun kuzey cephesi üç, doğu ve batı cephesi dört sıra revaklıdır. Yapının üzerini örten düz çatı, sekizgen payelere oturur.
Bugün yalnızca yuvarlak kulelerle çevrili dış duvarları  ve minaresi kalmıştır.
Samarra Ulu Camisi’nin büyük bir minaresi vardır. Malviye tipinde 58 metre yükseklikteki minareye geniş rampalarla çıkılmaktadır.
Caminin bezemelerinde bitki motifli mozaikler, süsleme malzemesi olarak da stuko ve tuğla kullanılmıştır.
Gerek Samarra Ulu Camisi’nde gerekse Ebu Dülef Camisi’nde sivri kemerin kullanılmaya başlanması, Türk sanatının etkilerinin izleridir.
Tolunoğlu Ahmet Camisi (879): Mısır’da kurulan Tolunoğulları Devleti’nin kurucusu Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Sivri kemerleri, süslemeleri ve tuğla mimarisiyle Türklere ait bir yapıdır.
Kûfe plan tipindeki cami, üç yanı çifte re-vakların çevirdiği bir avlu ile güney duvarına paralel beş sahından oluşan ibadet mekânı bölümünden ibarettir.
Tuğla bir yapı olmasına karşın caminin sütunlarında mermer malzeme kullanılmıştır.
Caminin rampalarla çıkılan Samarra Ulu Ca-misi’nin minaresini andıran bir minaresi vardır.
Bu dönemde yapılan camilerden birisi de Samarra’daki Ebu Dülef Camisi (861-862)’ dir.
Kubbetü’s Süleybiye Türbesi (862): Samarra’da bulunan bu yapı İslam sanatının ilk türbesi olarak kabul edilir. İç içe iki sekizgen duvardan oluşan yapının ortasında kubbe ile örtülü merkezî bir bölüm vardır. İki sekizgen duvar arasında bir çevre koridoru bulunmaktadır. İç sekizgen dört kapılıdır. Dış sekizgenin kenarlarında bulunan kapılar, yapılan restorasyon sonucu bugün pencereye dönüştürülmüştür.
b. Sivil Mimari
Abbasiler kurdukları kentlerin planlamasında yeni bir anlayış getirmişlerdir. Kentlerini yuvarlak olarak planlamış, kent merkezinde önemli yapılarını konumlandırmışlardır. Bu kentlerin en önemlileri Bağdat, Samarra ve Rakka’dır.
Bunlardan Samarra; Dicle ırmağının doğu yakasında, 836 yılında Halife Mutasım tarafından, Türk askerleri için kurulmuştur.
Abbasiler Dönemine ait sivil yapılardan saray ve evler bu kentlerde yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Abbasi sarayları, Emevi saraylarına benzer. Ancak Emevi saraylarındaki taş ve mozaik süslemeler yerini alçı (stuko) süslemelere bırakmıştır.
Ukheydir Sarayı (778): Kerbela’nın 48 km kadar batısında, Halife el-Mansur tarafından yaptırılmıştır. Giriş bölümü, tören avlusu ve kabul salonundan oluşan saray Meşatta Sarayı’na benzer. Sivri kemerlerin kullanıldığı yapının nişleri ve stuko süslemeleri dikkat çekicidir. Emevi sarayları gibi dıştan oldukça korunaklıdır.
Balkuvara Sarayı (854): Halife Mütevekkil tarafından Dicle nehrinin kıyısında yaptırılmıştır. Nehirden 15 m yüksekte bulunan sarayın etrafı, yarım silindir kulelerle desteklenmiş bir duvarla çevrilmiştir.
Tören salonları, arka arkaya sıralanan avluları bulunan saray; ahşap, mermer, stuko ile dekore edilmiştir. Freskolar üzerinde insan ve kuş figürleri yer alır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder